GİRİŞ
Yunanca "anthropos" ve "logos" sözcüklerinden oluşan Antropoloji,
"İnsanbilim" anlamına gelir. Antropoloji, insanın canlılar dünyasındaki
yerini, geçirdiği evrim sürecini ve modern insan tiplerine kadar tüm formlarını
inceler. İnsanların diş şekillerinden nasıl beslendiklerine, insan topluluklarının
yaşam ve inanç biçimlerinden ırksal özelliklerine kadar birçok konu antropolojinin
ilgi alanı içindedir. Böylece arkeoloji, psikoloji, tıp, jeoloji, tarih,
genetik ve benzeri birçok bilim dalıyla ilişki içindedir. İnsanı hem biyolojik
hem de kültürel yönü ile ele alan antropolojiyi, başta sosyal ve fiziksel
olmak üzere iki ana bölümde inceleyebiliriz.
BİRİNCİ BÖLÜM: FİZİKSEL ANTROPOLOJİ
İnsanı biyolojik olarak ele alan antropolojinin bu alanı
"Paleoantropoloji" ve "Fizik Antropoloji" alt başlıklarına bölünmektedir.
Paleoantropoloji, insanın ortaya çıkışını, geçirdiği evrim sürecini inceler.
Fizik Antropoloji ise yerleşik yaşama geçmiş toplumları, morfolojik ve
demografik açılardan ele alır. İnsan topluluklarının nüfus yapısını; ortalama
yaşam süresini; iskelet yapılarına dayanarak insanların cinsiyetini, yaşam
biçimini araştırmak fizik antropolojinin konuları içinde yer alır.
İnsanın düşünme ve kendi geçmişiyle ilgili sorulara cevap
arama yeteneğine ulaşması, yaşam ile dünya tarihini yazması ve yeryüzünde
egemen hale gelmesi için 200 milyon yıl beklemesi gerekti. Ancak bu noktaya
vardıktan sonra, evrenin oluşmasından hayatın başlangıcına, insanın en
eski atalarından günümüz uygarlıklarının kaynaklarına kadar merak edilen
bir çok sorunun cevabına çok daha çabuk ulaşmayı başarmıştır.
İnsanın kendi geçmişi ile ilgili yaptığı en önemli çalışmaların
başında Darwin’in 1859 yılında yayınladığı "Türlerin Kökeni" gelmektedir.
1863’te Huxley "İnsanın Doğadaki Yeri" adlı kitabında kuyruksuz maymunların
biyolojik bakımdan insana en yakın akrabalar olduğunu iddia etmiştir.Darwin
1871 de çıkan "İnsanın Türeyişi" adlı eserinde insan ve maymunun ortak
bir atadan gelen "yeğenler" olduğunu söyleyerek Huxley’i desteklemiştir.
Yirminci yüzyılın başlarından beri devam eden bir çok kazılar ve araştırmalar
sonucunda maymunumsular ve insanımsıların ortak bir atadan geldikleri fakat
15-20 milyon yıl önce birbirlerinden ayrıldıkları görüşü kabul görmeye
başlamıştır.
Bu ayrım aşamasında yeralan Ramapithecus türünün 12-15 milyon yıl
önce yaşadığını destekler kanıtlar bulunmuştur. İlk insanın ataları olarak
kabul edilen Australopithecus türünün ise 6 milyon yıl önce Doğu ve Güney
Afrika’da yaşamaya başladığı saptanmıştır. Bu keşif, antropologları
insanlığın kökenini Afrika’da aramaya yöneltmiştir. 1924 yılında bulunan,
bu türe ait olan Australopithecus Africanus’un otluk bölgede yaşadığı ve
iki ayağı üstünde yürüdüğü ortaya çıkmıştır. 1994 yılında Etiyopya’da gerçekleştirilen
kazılarda bulunan ve günümüzden yaklaşık 4.4 milyon yıl önce yaşamış Ardipithecus
Ramidus ile evrimin kayıp halkalarından birinin daha günışığına çıkarıldığı
düşünülmektedir. 1974’te Doğu Afrika’da bulunan ve 3.7 milyon yıl öncesine
tarihlenen Australopithecus Afarensis (Lucy) bazı uzmanlara göre Homo (İnsan)
olarak sınıflandırılsa da kimi kemikleri maymununkilere çok benzediği için
Australopithecus türüne sokulmuştur ve ona insanımsılardan modern insana
uzayan merdivenin ilk basamağında yer verilmiştir.
İlk antropolojik kazı çalışmalarının başlamasıyla birlikte 1856
yılında Almanya’nın Düsseldorf yakınlarında bulunan garip bir kafatası
ve birkaç insan kemiği bilim alanında önemli bir aşama kabul edildi ve
daha sonra bu kalıntıların ait olduğu tür Homo Sapiens Neanderthalensis
olarak adlandırıldı.. Daha sonra Belçika’da da benzer buluntulara rastlandı.
Buluntuların sadece Avrupa ile sınırlı kalmaması için Afrika ve Asya’da
da çalışmalara başlandı. Afrika’da yapılan kazı çalışmaları ile alet
yapmasını ve kullanmasını beceren, dik yürümeye uyum sağlamış Homo Habilis
(Becerikli İnsan, 1.8 milyon yıl önce) türüne ait birçok fosile rastlanmıştır.
1891’de Java Adasında Homo Erectus (Dik İnsan) fosilleri ortaya çıkarılmıştır.
Bu tür, ateşi bulması ve balta kullanması ile bugünkü insana yakın özellikler
göstermektedir. Bugünkü modern insana en yakın türlerden biri olan Homo
Sapiens Arkaik’in (Akıllı İnsan) ise günümüzden 200 bin yıl önce yaşadığı,
Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’da bulunan kalıntılardan anlaşılmıştır. Evrim
çizgisinin bugün erişilen son halkasında Homo Sapiens Sapiens türü yer
almaktadır.
İnsanın evrim sürecinde insana benzeyen pek çok insanımsıların
oluşturduğu yan dallar gelişmiş fakat bunların bir kısmı belki de aşırı
özelleşmenin etkisiyle zamanla ortadan kalkmıştır.
Paleoantropoloji insanın atasının 20-25 milyon yıllık tarihi
üzerine çalışmaktadır. Evrim birkaç yüzyıllık bir süre içinde gözlenemeyecek
kadar yavaştır. Bu yüzden evrim çizgisinde maymunumsudan insansıya geçişin
tam olarak nerede başladığını ve bittiğini söylemek güçtür. Paleoantropoloji
insanın yeryüzündeki macerasının ancak bir kısmını açıklar, öbür yarısı
insanın "kültür" tarihinde saklıdır.
İKİNCİ BÖLÜM: SOSYAL ANTROPOLOJİ
İnsanın fiziksel varlığı yanında, toplumsal ve düşünsel varlığı da
sözkonusudur. "İnsanbilim" başlığıyla yola çıkan antropoloji, insanın bu
konumuyla da ilgilenmekte ve bu alandaki çalışmaları, antropolojinin "Sosyal
Antropoloji" dalı yürütmektedir.
Sosyal Antropoloji alanındaki araştırmalar, diğer sosyal bilimlerle
etkileşim ve işbirliği içindedir. Sosyoloji, psikoloji, etnoğrafya ve felsefe
ile sosyal antropoloji ortak paydaları olan ‘insan’da buluşmaktadırlar.
Sosyal antropoloji çalışma konularından dolayı kimi zaman kültürel
antropoloji diye de adlandırılmaktadır. Çünkü çok genel bir söyleyişle,
sosyal antropoloji, insanın doğal ve toplumsal çevresiyle olan etkileşimini
ve bu etkileşim sonucunda ortaya koyduğu ürünleri yani insan topluluklarının
"kültür"lerini inceleme konusu seçmiştir. Kültür, çok farklı tanımları
yapılabilen bir kavramdır ancak bir insan topluluğunun bireylerinin düşünce,
inanç ve yaşama biçimleri, yaptıkları aletler ve davranış biçimleri çoğunlukla
kültürün göstergeleri olarak kabul edilmektedir. Bir toplulukta, bireylerin
ölmelerine karşın kültür sürer gider.Diğer yandan da değer yargıları ve
anlayışlar değiştikçe, kültür de değişime uğrar ve bu süreç böylece sürer
gider. Bugün aynı ülkede yaşayan bizler kültürümüzü varederken, dünya üzerindeki
diğer insan toplulukları da bizimkinden çok ayrı olabilen kendi kültürlerini
bizimle aynı anda yaşamaktadırlar.
Günümüzden çok önceleri, tarihöncesi devirlerde yaşamış toplulukların
yarattığı "Tarihöncesi kültürler"e gelinirse; bu çok uzun dönemi tanımamıza
yardım edebilecek yazılı belgeler yoktur. Elimizdeki temel bilgi kaynakları,
sadece, insanların yaptıkları aletler, yaşadıkları ve ölülerini gömdükleri
yerlerde bulunan her türlü kalıntıdır. Bunlar da ancak büyük bir bütünün
çok küçük parçalarıdır.Buna rağmen bugün, bu çok gizemli ve uzun öykünün,
insanın varoluş öyküsünün genel hatlarını çizebilmek mümkün olmaktadır.
İnsanımsı diye adlandırılan türlerin bıraktığı en eski kalıntılar,
çok basit aletlerdir. Tarihöncesinde taş alet yapımında olasılıkla üç önemli
aşama vardır. İlki, elde olanın yalnızca kullanılmasıdır ve belki de bu
aşamayı çok eskiden insan ve gerçek maymunların ortak ataları yaşamışlardı.
Kenya’da bulunan bir Ramapithecus fosilinin yanında ele geçen ucu kırılmış
çakıl taşı, 14 milyon yıl önce maymunumsu bir yaratığın, bu ilk aşamayı
temsil eden aleti kullanmış olabileceğini gösteriyor.
İkinci aşama olan biçimlendirme yani gerektiğinde rastgele alet yapabilmektir.
Büyük bir olasılıkla çok uzun sürmeyen ve ilk aşamayla kısmen çağdaş olarak
ortaya çıkan bu aşamaya ilişkin kalıntılar 3 ile 2 milyon yıl önceye tarihlenmektedir.
Üçüncü aşama tekbiçimcilik (standardizasyon) dönemidir. Bu dönemde
insansılar belli bir iş için belli bir tür alet yapma alışkanlığı edindiler.
2 milyon yıl öncesinde başladığı düşünülen ve Homo Habilis türü ile denk
düşen evrim basamağında, birkaç farklı yerde birden birbirine çok benzer
alet yapma alışkanlıkları saptanmıştır. İnsanımsıdan Homo Sapiens Sapiens
yani modern, günümüz insanına ulaşana kadarki çizgide bu eğilim sürmüş
ve birbirinden bağımsız insan toplulukları tarafından farklı yerlerde,
çoğu kez de farklı zaman dilimlerinde olmak üzere, aynı iş için aynı tür
alet yapım alışkanlığı paleoantropologlar tarafından saptanmıştır. Ayrı
bir aşamayı temsil eden her bir alet yapım geleneği ayrı bir isimle
adlandırılmaktadır (Olduvai, Acheul , Mouster ve diğerleri).
En eski taş aletler, bir ana taş parçadan başka bir taş ya da tahta
parçası ile küçük parçalar (yongalar) kopartma ve daha sonra bu yongaların
kenarlarını yine taş parçaları ile düzeltme ya da keskinleştirme tekniğine
dayanır. Bu aletleri bitki kökü kazımak ya da hayvan postu temizlemek gibi
işlerde kullanan insanlar, zamanla, aletleri geliştikçe toplayıcılığın
yanında avcılığa geçmişler ve buzulların izin verdiği ölçüde bol av hayvanı
bulabilecekleri yerlerde kamplar kurmaya başlamışlardır. Bir sonraki aşamada
yine taştan el baltaları, kazıyıcılar ve dilgilerin yanında hayvan kemiklerinden
ve çakmaktaşından benzer aletler de yeralır. Ayrıca insanlar açıkhavanın
yanında mağaralarda da yaşamaya başlamışlardır. Avrupa’da İspanya ve Fransa’da
incelenen bazı ‘Eski Taş Devri’ (Paleolitik Dönem) mağaralarında tabana
gömülü insan iskeletleri bulunmuştur. Bu da insanı insan yapan kimi geleneklerin
en eski örneklerinden birini oluşturmaktadır.
En eski taş aletler Afrika’da ele geçmişken, daha gelişkin olanlarına
Afrika’nın yanısıra Çin’de, Java Adası’nda ve Avrupa’da da rastlanmıştır.
Tüm ‘Eski Taş Devri’ (Paleolitik Dönem) boyunca dört kez tekrarlanan buzul
ve buzularası devrelerin getirdiği iklim koşulları ve gittikçe artan insan
nüfusun yarattığı toplayacak ya da avlayacak besin kaynağı kıtlığı insanları
göç etmeye ve belki de daha önce yerleşilmemiş yeni bölgelerde yaşamaya
zorlamış olmalıdır. Homo Erectus aşamasına varan bu hareketli insan artık
iğneler, süs ve giyim eşyaları da kullanıyordu.
‘Eski Taş Devri’ (Paleolitik Dönem)’in günümüze en yakın olan son döneminde
(Üst Paleolitik) insanlar, biraz daha önceki zamanlarda başlamış olan ölü
gömme ve av başarısını artırma ayinlerini geliştirerek sürdürdüler. Bu
ayinlere M.Ö. 30 000 yıllarında, Avrupa’da ilk örneklerine rastlanan kadın
figürinleri eşlik etmeye başladı. Taş, fildişinden yontulan ya da balçıktan
yapılan, cinsel özellikleri ısrarla vurgulanan (iri kalçalar, büyük göğüsler)
küçük kadın heykelleri din oluşumunun ilk işaretleri sayılabilir ve kadının
üremeyle ilgili işlevinden dolayı avdaki verimi artırmak için kullandıkları
söylenebilir.
Ayrıca, bu dönem insanları mağara duvarlarına, kaya yüzeylerine, avladıkları
hayvanların resimlerini çizdiler, kazıdılar; bunun avlarını artıracağını
düşündüler.
‘Eski Taş Devri’ (Paleolitik Dönem)in sonlarında son buzullar erimeye
başladı ve ormanları, tundraları istila etti. Bu durumda hem av hayvanı
sürüleri hem insanlar dağlık mağaraları bırakıp deniz ve nehir kıyılarına,
ormanlar içindeki açıklık alanlara dağıldılar. Paleolitik dönemden hemen
sonra yer alan bu döneme ‘Orta Taş Devri’ (Mezolitik Dönem) denir ancak;
kimi bilimciler bunu da çok kısa süren bir geçiş dönemi olduğu için Paleolitik
Döneme dahil ederler. Daha sonra bu dönem yerini ‘Yeni Taş Devri’ (Neolitik
Dönem)e bırakır. Bu dönemde doğal olarak yetişen besinler yeterli olmayınca
insanlar kendileri besin yetiştirmeye ve bunun gerektirdiği yerleşik yaşam
biçimine geçtiler. Böylece toplumsal yaşam ve günümüz uygarlığına doğru
hızlı bir gelişim başlamıştır.
KAYNAKÇA:
I.KİTAPLAR
1.Arsebük, Güven, İnsan ve Evrim, Ege Yayınları, İkinci
Baskı, Ekim 1995, İstanbul.
2.Saran, Nephan, Antropoloji, İnkılap Kitabevi, 1989,
İstanbul.
3.Braidwood, R.J., Tarih Öncesi İnsan, Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, 1990, İstanbul 4.Wells, Calvin, Sosyal Antropoloji Açısından
İnsan ve Dünyası, Çev:Bozkurt Güvenç, Remzi Kitabevi, Üçüncü Baskı, Ekim
1994, İstanbul.
5.Alekseyev, V.P., İnsan Türünün Kökeni ve Gelişimi,
Çev:Alaeddin Şenel, Sosyal Yayınlar, Ocak 1993, İstanbul.
6. Güvenç, Bozkurt, İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi,
1991, İstanbul.
7. Childe, Gordon, Tarihte Neler Oldu, Alan Yayınları,
1990, İstanbul.
8. Teber, Serol, Davranışlarımızın Kökeni, Say Yayınları,
1993, İstanbul.
9. Büyük Larousse Ansiklopedisi, Cilt 8, sf: 3924.
II.MAKALELER
10. Arsebük, Güven, "İnsan" "Evrim" "Alet", Türkiye
Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Bilm ve Teknik Dergisi, Temmuz
1995, sf 18-24, Ankara.
11.Tudge, Colin, New Scientist, 20 Mayıs 1995;
İnsan Irkının Soyağacı,Çev:Özgür Kurtuluş, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumu (TÜBİTAK) Bilm ve Teknik Dergisi, Temmuz 1995, sf 26-27, Ankara.
12. Focus Dergisi, Sayı 9, Eylül 1995.
13. Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz 1994,
sf: 22-29.
14. Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi, Eylül 1994,
sf: 68.